|


NİSAN 2005 TUS SINAVINDA


DENEME SINAVLARININ MUHTEŞEM BAŞARISI…

 

 

Nisan 2005 TUS sınavında sorulan ve deneme sınavlarımızda birebir veya benzer yakaladığımız soru sayısı 27′ dir. Örnek sorular aşağıda yer almaktadır. Sizde deneme sınavlarımıza katılın ve farkı yakalayanlar arasında yerinizi alın…


 

TUS SORUSU

=> DENEME SINAV SORUSU

Nisan 2005 TUS Soru No : 5

Nisan 2005 2.Deneme Sınavı Soru: 10

5. Şekildeki taralı bölgenin deri duyusunu ileten sinir aşağıdakilerden hangisidir?

A)
N. medianus
B) N. ulnaris
C) N. cutaneus antebrachii lateralis
D) N. radialis
E)
N. cutaneus antebrachii posterior

 

CEVAP: D
Deri duyusu ile ilgili soru önceki yıllarda da birkaç kez sorulmuştu.
Bu yıl üst ekstremitenin deri duyusu ile ilgili bir soru karşımıza çıktı. Taralı alanın deri duyusunu n.radialis taşımaktadır. N.radialis ön kolun ekstansör kaslarını innerve eder, m. brachialis ve m. brachioradialis arasında seyreder. Felcinde düşük el olur.

10.Şekildeki taralı bölgenin duyusunu aşağıdaki sinirlerden hangisi taşır?
A) N. Ulnaris
B) N. Medianus
C) N. Radianus
D) N. Cutaneus antebrachii medialis
E) N. Cutanemi antebrachi lateralis

 

CEVAP: A
Yüzeyel duysal inervasyonlar sık sorulan sorulardandır. Lütfen şekli dikkatle inceleyiniz.

 

TUS SORUSU

=> DENEME SINAV SORUSU

Nisan 2005 TUS Soru:15

Nisan 2005 5.Deneme Sınavı Soru: 17

15. Lenf düğümünde afferent lenf damarlarıyla gelen lenf ilk olarak aşağıdakilerden hangisine girer?
A)
Medüller sinüs
B) Subkapsüler sinüs
C)
Subtrabeküler sinüs
D) Hilus
E) Yüksek endotelli venül

 

CEVAP: B
Lenf düğümü:Kapsülle çevrilidir.
Dışta kortex, içte medulla bulunur.
Kapsülün altnda subkapsüler sinüs mevcuttur. Aferent lenfatikler buraya boşalır. Kortexte primer ve seconder follicüller vardır.Kortex-medulla arasına parakortex denir ve yüksek endotelli venül içerirler. Medulla ise meduller kordon ve sinuzoid içerirler. *Dikkat! Lenf düğümü ile kan sinüslerinin ilgisi yoktur.

17. Aşağıdaki yapılardan hangisi lenf düğümü içerisinde bulunmaz?
A) Medüller kordon
B) Subkapsüler sinüsler
C) Medüller sinüsler
D) Yüksek endotelli venüller
E) Venöz kan sinüsleri
   

 

CEVAP: E
Lenf düğümü; kapsülle çevrili, bağ dokusu bölmeleri içeren dışta korteks ve içte medulla olmak üzere iki bölümden oluşur. Kapsülün altında subkapsüler sinüs bulunur ve afferent lenfatikler lenfi bu sinüse boşaltır.
Kortekste; primer ve sekonder folliküller bulunur. Folliküller B hücresi bağımlı bölgelerdir. Korteksin derin bölgeleri ise follikül içermez ve parakorteks adını alır. Bu bölge de lenf düğümlerinin T hücresi bağımlı alanlarıdır. Postkapiller venül (Yüksek endotelli venül) parakortikal bölgededir ve T lenfositlerin kandan lenf düğümlerine geçiş yolunu oluşturur.
Medulla ise, medulla kordonları ve medüller sinüsoidleri içerir. Venöz kan sinüsleri bulunmaz.

   

TUS SORUSU

=> DENEME SINAV SORUSU

Nisan 2005 TUS Soru:23

Nisan 2005 4.Deneme Sınavı Soru: 37

23. Glikoproteinlerde karbohidrat molekülünün bağlanabileceği aminoasitler aşağıdakilerden hangisinde birlikte verilmiştir?
A)
Triptofan, aspartat, sistein
B) Asparajin, serin, treonin
C)
Glisin, alanin, aspartat
D) Aspartat, glutamat, serin
E) Glisin, arjinin, sistein

 

CEVAP: B
•Oligosakkaridler proteinlere N veya O glikozid bağı ile bağlıdır. N glikozidbağında şeker asparajin aminoasidinin yan zincirinin amid grubuna, O glikozid bağında ise serin, treonin aa’lerinin R grubunun OH’li ile bağlanır. (kollajende hidroksilizin OH grubu ile galaktoz veya glikoz arasında O-glikozid bağı vardır.
• Bir glikoprotein O ve N glikozid bağlarının sadece bir tipini içerebildiği gibi her ikisinide içerebilir.
O glikozid bağları genel olarakmembranda bulunan Proteinler, müsinler, proteoglikanlar, kollajenler, nükleer proteinler ve sitozolik proteinlerde yer alır.

37. Hidroksil grupları aracılığı ile şeker gruplarını bağlayarak, glikoprotein oluşumuna katkıda bulunan iki aminoasit hangisinde doğru olarak verilmiştir?
A)
Sistein ve Metyonin
B) Aspartat ve Asparagin
C) Serin ve Treonin
D) Serin ve Sistein
E) Asparagin ve Glutamin

 

CEVAP: C
SERİN: Ser, 3 C’lu. Fosfolipidlerin ve sfingozinin bileşimine girer.
Hidroksil grubu içerdiğinden kolayca bağ yapar. Pek çok enzimin aktif merkezinde serinin hidroksil grubu bulunur. Fosforilasyon ile enzim aktivasyonuna aracılık yapar. Hidroksili sayesinde şeker kalıntılarını bağlayabilir, yani glikozilasyon olayına da katılır.
TREONİN: Thr, 4 C’lu. İzolösin gibi 2 asimetrik C atomu içerir. Serin gibi hidroksil grubu vardır. Bu grubu ile fosforik asit ve şeker kalıntıları ile reaksiyona girer, yani fosforilasyon ve glikozilasyon olaylarında önemlidir.

 

TUS SORUSU

=> DENEME SINAV SORUSU

Nisan 2005 TUS Soru:33

Eylül 2004 2.Deneme Sınavı Soru: 38

33. Askobik asit aşağıdaki minerallerden hangisinin emilimini arttırır?
A)
Kalsiyum
B) Çinko
C) Mangan
D) Demir
E)
Kobalt
   

 

CEVAP: D
Askorbik asit demir emilimini artırır. Ancak diğerlerinin emlimini etkilemez.
Başlıca yer aldığı metabolik olaylar:
• Vitamin C, kollajenin prolin ve lizin birimlerinin hidroksilasyonu gibi hidroksilasyon
reaksiyonlarında koenzim olarak rok oynar.
• Bu vitaminin bir antioksidan olarak sağlık için yararlı etkiler sağlayabileceği
düşünülmektedir.
• Tirozin yıkım reaksiyonlarına katılır.
• Safra asidi oluşumunda rol oynar. Eksikliğinde 7α hidroksilazın aktif
forma dönüşümü azalır.
• Norepinefrinin sentezinde rol alır (Dopamin β oksidazın kofaktörü).
• Demir emiliminde, demirin nonenzimatik indirgenmesinde rol alır.
• Lizinden karnitin sentezinde rol alır.
• İmmünite ve yara iyileşmesinde rol alır.
• Adrenal korteksde steroid sentezinde rol oynar.

38. Aşağıdakilerden hangisi askorbik asitle ilgili değildir?
A)
Demir emilimi
B)
Kemik oluşumu
C)
Yara iyileşmesi
D) Hidroksilasyon reaksiyonlarında kullanılması
E) Yüksek dozlarda alındığında akut böbrek hastalığına neden olması

 

CEVAP: E
Askorbik asit demirin indirgenmesini sağlayarak demir absorbsiyonunu kolaylaştırır.

Askorbik asit, kollajen sentezi için gereklidir. Bu da kemik oluşumu için kritik bir faktördür.

Prolin ve lizin rezidülerinin hidroksilasyonu sırasında C vitamini gerekir, bu etkiside yara iyileştirmesini kolaylaştırır.

C vitamini suda eriyen bir vitamindir, yüksek dozlarda da akut böbrek hastalığına neden olmaz.

 

TUS SORUSU

=> DENEME SINAV SORUSU

Nisan 2005 TUS Soru: 45

Nisan 2005 2.Deneme Sınavı Soru: 45

45. Divertikülit şikayeti olan 70 yaşında bir kadın hastada ateş ve karın sol alt kadranda ağrı vardır. Yapılan tomografide iyi lokalize olmuş intraabdominal apse saptanmıştır.
Bu hastadaki apseye öncelikle aşağıdaki mikroorganizma kombinasyonlarından hangisinin yol açtığı düşünülmelidir?
A) Bacteroides ve Escherichia coli
B)
Staphylococcus ve Gonococcus
C) Clostridium ve Pneumococcus
D) Candida ve Lactobacillus
E) Actinomyces ve Chlamydia
   

 

CEVAP: A
Kolon florasını oluşturan bakteriler içerisinde anaeroplardan Bacteroides
fragilis, aeroplardan E. coli sayılabilir. Bu iki bakteri karın içi
infeksiyonlarda en sık etkendir.

Bağırsaklarda en sık anaeroplar bulunur ve anaeroplar içinde en fazla bulunanı
Bacteroides fragilisdir. Barsak perforasyonu sonucu gelişen abselerden
öncelikle sorumludur. Aeroplar arasında en sık E. coli bulunmaktadır.

45. Kolon kanseri nedeniyle barsak cerrahisi geçiren 70 yaşında bir erkek hasta cerrahi servisine yatırılmıştır. Hastanın üç gün sonra ateş ve abdominal ağrısı ortaya çıkmıştır.
Peritonit düşünülen bu hastada aşağıdaki etken çiftlerinden hangisi en olası etkendir?
A) Bacteroides fragilis ve Klebsiella pneumonia
B) Bordetella pertussis ve Salmonella enteridis
C) Actinomyces israelii ve Campylobacter jejuni
D) Clostridium botulinum ve Shigella dysenteriae
E) Escherichia coli ve Vibrio cholera
   

 

CEVAP: A
Peritonit etkenleri arasında barsak florasında bulunan etkenler düşünülmelidir. Barsak florasının önemli bir kısmını anaeroplar ve enterobacteriaceae ailesi oluşturmaktadır. En sık etkenler arasında Bacteroides fragilis ve E.coli sayılabilir.
Seçeneklere bakıldığında barsak florasında normalde bulunması beklenmeyen etkenlerden Campylobacer jejuni, shigella dysenteria ve vibrio cholera olan seçenekler elenmeli. Clostridium botulinum da sıklıkla dışardan gıdalarla bulaşan bir etkendir. Actinomyces israeli genellikle endojen kaynaklıdır ancak enfeksiyon yapma olasılığı düşüktür.
En uygun seçenek Bacteroides fragilis ve Klebsiella pneumonia ikilisidir. Seçeneklerde Bacteroides fragilis ve E.coli olsa idi en uygunu o seçenek olacaktı.

   

TUS SORUSU

=> DENEME SINAV SORUSU

Nisan 2005 TUS Soru: 63

Nisan 2005 2.Deneme Sınavı Soru: 44

63. Aşağıdakilerden hangisinde granülomatöz inflamasyon görülmez?
A)
Bruselloz
B) Lepra
C) Kedi tırmığı hastalığı
D) Sarkoidozis
E) Difteri

 

CEVAP: E
Granulamatöz inflamasyon özelleşmiş bir iltihap biçimidir. Epiteloid hücre toplulukları, fibroblastlar ve bazı hastalılarda dev hücreler içeren CD4 T lenfositleriyle sarılı granülomlarla karakterli hastalıklardır. Çok çeşitli
etkenlere karşı; bakteriyel ajanlar, parazitler, mantarlar, yabancı cisimler, inorganik metallere karşı cevap olarak gelişebilir. İlk 4 şıkta belirtilen hastalıkların hepsi granülomatöz özellikte iken; difteri ise pseudo membranlarla karakterli akut inflamasyon oluşturan bir hastalıktır.

44. Aşağıdaki hastalıklardan hangisi dokularda granülomatoz tipte iltihaba yol açmaz?
A) Lepra
B) Tüberküloz
C) Histoplazmoz
D) Bruselloz
E) impetigo

 

CEVAP: E
Granulomatöz tipte iltihap özellikle hücre içi mikroorganizmalara karşı gelişen inflamasyondur. Hücre içi yaşayan bakterilerin virulansı özellikle son yıllarda popüler. Bu bakterilere karşı özellikle hücresel immün yanıt baskındır.
Mycobacterium tuberculosis, Mycobacterium lepra, Brucella, Listeria monositogenes, salmonella, legionella türlerinin özellikle hücre içi yaşayarak virulan oldukları bilinmeli ancak chlamydia ve riketsiya ile karşılaştırılmamalı. Çünkü bu iki bakteri zorunlu hücre içi mikroorganizmalardır. Stafilokok, sterptokok,enterokok ve Enterobacteriaceae ailesinde yer alanbakteriler ekstraselüler yerleşimlidirler ve bağışıklıklarının temelinde antikor bağışıklığı yer almaktadır.

   

TUS SORUSU

=> DENEME SINAV SORUSU

Nisan 2005 TUS Soru: 65

Nisan 2005 5.Deneme Sınavı Soru: 67

65. Akciğer alveolleri ve böbrek glomerüllerindeki Tip IV kollajene karşı antikorların gelişimi sonucu ortaya çıkan hastalık aşağıdakilerden hangisidir?
A)
İdiopatik pulmoner fibrozis
B) İdiopatik pulmoner hemosiderosiz
C) Caplan Sendromu
D) Good Pasture Sendromu
E)
Loeffler Sendromu

 

CEVAP: D
Good pastüre sendromu hem akciğer hem böbreği tutan tip 2 hipersensitivite reaksiyonudur. Akciğer alveol bazal membranları ve bunlarla çapraz reaksiyon veren glomerül bazal membranlarına karşı oluşan antikorlar bu bölgelerde birikir. Böbrekteki birikim linear tarzdadır ve bu ayırıcı tanıda kullanılır.

67. Goodpasture sendromunda en sık gözlenen glomerül lezyonu aşağıdakilerden hangisidir?
A) Membranöz glomerülonefrit
B) Minimal lezyon hastalığı
C) Membranoproliferatif glomerülonefrit
D) Fokal segmental glomerülonefrit
E) Hızla ilerleyen glomerülonefrit

 

CEVAP: E
Goodpasture sendromunda bazal membrana yönelik antikorlar(!!!) mevcuttur. Glomerül ve akciğerde alveol bazal mebranlarına yönelik antikorlar, immünfloresan mikroskobunda lineer birikimler oluşturur. Işık mikroskobunda ise parietal epitel hücrelerinin çoğalması sonucunda oluşan yarımay glomerülonefriti görülür.

 

TUS SORUSU

=> DENEME SINAV SORUSU

Nisan 2005 TUS Soru: 84

10+2(3). Deneme Sınavı Soru: 88

84. Aşağıdaki nöromuskuker bloke edici ilaçlardan hangisinin orta şiddette histamin salıverici etkisi vardır?
A)
Cisatraküryum
B) Roküronyum
C) Doksaküryum
D) Gallamin
E) Tübokürarin

 

CEVAP: E
TÜBOKÜRARİN (KÜRAR)
Nöromusküler kavşak dışında otonom ganglionları da bloke eder. Buna bağlı olarak bu ilacı alanlarda hipotansiyon sıklıkla görülür.
Histamin salınımına yol açar, kan basıncı düşürmesinde bu olayın da rolü vardır.
**Bronşiyal astması veya myastenia gravisi olanlarda, atopik kişilerde
kullanılmamalıdır.
Aminoglikozid grubu antibiyotikler zayıf çizgili kas felci yapabilme özelliğine
sahip oldukları için tübokürarin ile beraber kullanılmamalıdır.

88. Aşağıdaki kas gevşeticilerden hangisi histamin salınımına neden olarak hipotansiyon yapar?
A)
Vekuronyum
B) Süksinil kolin
C) Tubokürarin
D)
Atroküryum
E)
Pankuronyum

 

CEVAP: C
D-tubokürarin otonomik gangliyonlarıda bir miktar etkiler ve sempatik ganglion blokajı ile kan basıncı düşer. Buna histamin salıvermesininde katkısı vardır.

   

TUS SORUSU

=> DENEME SINAV SORUSU

Nisan 2005 TUS Soru: 85

10+2 (8).Deneme Sınavı Soru: 87

85. Aşağıdakilerden hangisi benzodiazepin reseptörlerinin spesifik antagonistidir?
A)
Klordiazepoksid
B) Flumazenil
C)
Klonazepam
D) Lorazepam
E) Klorazepat

 

CEVAP: D
Benzodiazepin reseptör antagonisti : Flumazenil.
a) Kısa süreli cerrahi girişimlerde veya endoskopide girişimin
sonlanmasından hemen sonra hastayı benzodiazepinin etkisinden
kurtarmak
b) Benzodiazepin zehirlenmesinin tanı ve tedavisi için kullanılır.

87. Benzodiazepin reseptörlerini kompetetif biçimde inhibe eden ilaç hangisidir?
A)
Flumazenil
B) Buspiron
C) Piperazin
D) Klozapin
E) Klorpromazin

 

CEVAP: A
Benzodiazepin reseptör antagonisti flumazenildir.
a) Kısa süreli cerrahi girişimlerde veya endoskopide girişimin sonlanmasından hemen sonra hastayı benzodiazepinin etkisinden kurtarmak için ve

b) Benzodiazepin zehirlenmesinin tanı ve tedavisi için kullanılır.

 

TUS SORUSU

=> DENEME SINAV SORUSU

Nisan 2005 TUS Soru: 92

10+2 (8).Deneme Sınavı Soru: 94

92. Aşağıdaki kalsiyum kanal blokörlerlerinden hangisinin A-V düğümdeki etkisi en güçlüdür?
A)
Nikardipin
B) Verapamil
C)
Amlodipin
D) Nifedipin
E) Nimodipin

 

CEVAP: B
Verapamil (Isoptin)
Kalp üzerindeki etkisi en belirgin olan kalsiyum kanal blokörüdür.
Kontrendikasyonları: Bradikardi, AV blok, kardiomegali ve kardiyojenik
şokta kullanılmaz.
Yan etki: Kabızlık (en sık), bradikardi, AV blok.
Kalsiyum kanal blokörleri digoksin, propranolol, karbamazepin ve siklosporinin plazma düzeyini yükseltir.
Beta blokör kullanan bir hastada tedaviye kalsiyum kanal blokörü eklenecek olursa verapamil tercih edilmemelidir. Diltizaem veya dihidropiridin grubundan birinin tercih edilmesi gerekir.

94. Kalsiyum kanallarına direk etki eden ve atrioventriküler nodun iletimini yavaşlatan antiaritmik aşağıdakilerden hangisidir?
A)
Verapamil
B)
Amiodaron
C)
Adenozin
D)
Meksiletin
E) Nifedipin

 

CEVAP: A
Ca+2 kanal blokörleri: Sınıf 4 antiaritmik sınıfındandır. En çok kullanılan, kalp üzerindeki etkileri en belirgin olan verapamildir. Vazoselektif olan dihidropiridin türevleri (nifedipin) kalp üzerindeki etkilesi belirgin değildir.
Diltiazem ve bepridil suptraventriküler aritmilerin tedavisinde verapamile benzer etkinlik gösterir.
Verapamil:
En belirgin etkisi AV iletimi yavaşlatmasıdır. Paroksismal atrial taşikardi (PAT) tedavisinde ve proflaksisinde ilk tercihtir.
Supraventriküler aritmilerin nedeni olan reentry aritmilerini önemli ölçüde baskılar.
AV iletim ve myokard kontraktilitesi üzerindeki depresif etkilerinin belirginleşmesi nedeniyle -blokörlerle, dijitallerle, metildopa ve rezerpin gibi sempatolitik ilaçlarla beraber kullanılmaz.
Hipotansiyon, AV blok ve Wolff- Parkinson-White sendromu olgularında kontrendikedir.

 

TUS SORUSU

=> DENEME SINAV SORUSU

Nisan 2005 TUS Soru: 93

Nisan 2005 4.Deneme Sınavı Soru: 88

93. Aşağıdakilerden hangisi asetazolamidin endikasyonlarından biri değildir?
A)
Glokom
B) Metabolik alkaloz
C) Siroz
D) Akut dağ hastalığı
E) Epilepsin

 

CEVAP: C
1.KARBONİK ANHİDRAZ İNHİBİTÖRLERİ
Asetazolamid (Diazomid)
Antibakteriyel etkinliği olmayan bir sülfonamid türevidir.
Etki mekanizması

CO2 + H2O —H2CO3 — H+ + HCO3
– (tübül hücresi)
karbonik anhidraz
Izoenzim I
Þ mide pariyetal hücrelerinde
İzoenzim II Þböbrek tübül hücrelerinde ve processus ciliariste bulunur.
Karbonik anhidraz idrarın asiditesini ve asit-baz dengesinin korunmasını
sağlar.
Gözde processus ciliariste aköz hümörün oluşumunu sağlar.
Karbonik anhidraz enzimi inhibitörleri
izoenzim II’yiinhibe eder.
Izoenzim
I inhibisyona dayanıklıdır.

Karbonik anhidraz enzimi aktivitesi sonucu oluşan H+ iyonu lümene salınırken, Na+ iyonu lümenden tübül hücrelerine alınır. HCO3
ise peritübüler kana aktarılır. Lümene H+ iyonu salgılanmasına paralel olarak kana HCO3 geçer.
Tübülde H+ oluşumunu azaltarak idrarı alkalileştirir. İdrarı alkalileştirerek kalsiyumun çökmesini kolaylaştırır ve böbrek taşı oluşma şansını artırır.

Karbonik anhidraz inhibitörleri diğer diüretiklerden farklı olarak, hipokalemik asidoza neden olur.
Amonyağın plazma düzeyini yükseltir. Sirozda kontendikedir
Asidoz sonucu vücutta biriken H+ iyonu nedeniyle ilaç alındıktan kısa bir süre sonra Na+ – H+ değiştokuş mekanizması çalışmaya başlar ve H+ iyonu
lümene salgılanırken, sodyum tutulur. Bu nedenle karbonik anhidraz inhibitörlerinin
etkisine 24 saat içinde tolerans gelişir.
Endikasyonları
Glokom: Aköz hümör salgısını azaltmaları nedeniyle
Epilepsi: Antikovülzanlara yardımcı olmak için grand-mal ve petit-mal
epilepside kullanılır.
• Akut dağ hastalığı
Yan etkileri
İştahsızlık, kilo kaybı, güçsüzlük, libido kaybı ve impotens yapabilir.
Dorzolamid (Cosopt, Trusopt)
Göze lokal olarak uygulanır. %2’lik solüsyonu günde 3 kez göze damlatılır.

88. Asetazolamid aşağıdaki durumlardan hangisinde kullanılmamalıdır?
A)
Kronik metabolik alkaloz
B) Glokom
C) Dağ hastalığı profilaksisi
D) Epilepsi
E) Siroz

 

CEVAP: E
KARBONİK ANHİDRAZ İNHİBİTÖRLERİ
Bu gruptaki ilaçlar:
– Asetazolamid
– Dorzolamid
Diüretik olarak pek kullanılmazlar
Glokom tedavisinde en yararlı ilaçlardır
Asetazolamid, Humör aközde HCO
3oluşum hızını azaltıp oküler basıncı azaltır.
• Diüretik etkiyi proximal tübülde gösterirler
Bikarbonat diürezi olur. HCO
3 azaldığı
için metabolik asidoz gelişir.
• Karbonik anhidrazların diürez etkisi self limited bir etkidir.
Humor aköz’deki azalma self limited değildir.
• Yükseklerde ortaya çıkan dağ hastalığının profilaksisinde kullanılır. Güçsüzlük, nefes darlığı, baş dönmesi serebral ve akciğer ödem gibi belirtileri önler
• Asetazolamid bazen epilepsi tedavisinde de kullanılır, sıklıkla antiepileptik ilaçların etkilerini arttırmak için kullanılır.
• Asetazolamid sirozda kontrendikedir. Hiperamonemiye neden olur.
• Asetazolamid kronik metabolik alkaloz’un tedavisinde kullanılır.
• Karbonik anhidraz inhibitörleri idrarda Na
+, K+, HCO
3 ve H2O atılımını arttırırken Clabsorbsiyonunu arttırırlar.
• İdrarı alkalileştirmeleri nedeniyle aspirin gibi asidik ilaçların atılımını hızlandırır.

 


 

TUS SORUSU

=> DENEME SINAV SORUSU

Nisan 2005 TUS Soru: 115

Nisan 2005 5.Deneme Sınavı Soru: 114

115. Tüberozskleroz tanısı ile izlenen 10 aylık bir bebekte kalpte saptanan tümör en büyük olasılıkla aşağıdakilerden hangisidir?
A)
Miksoma
B) Lipoma
C) Fibroma
D) Mezotelyoma
E) Rabdomiyom

 

CEVAP: E
Tuberoz skleroz herediter bir hastalıktır. Sıklıkla konvülziyon, mental retardasyon, yüzde anjiofibroma triadı ile karakterizedir. Daha az görülen
bulguları: Kalpte rabdomiyom, renal anjiolipom veya kistler, pulmoner kistler ve retinal kistlerdir. Çocukluk ve adölesan yaş grubunda en sık akkiz guatr ve hipotiroidi nedenidir.


TUSDATA deneme sınavı sorusu. Aynen..

TUBEROSKLEROZİS

Tanım: Herediter hastalık olup konvülsiyon, mental retardasyon, yüzde
angiofibroma (adenoma sebaceum) triadı ile karakterizedir. Otozomal
dominant kalıtsal geçiş vardır.
Patofizyoloji: Anormal gen ile klinik bulgular arasındaki ilişki tanımlanamamıştır. Beyinde anormal nöronlar ve glia, serebral kortekse anormal organizasyon, demyelinizasyon alanları ile karakterizedir. Bu değişiklikler konvulsiyon ve mental retardasyon ile orantılıdır.
Klinik:
En sık görülen klinik başlangıç konvulsiyon, sıklıkla da infansi döneminde infantil spazm’dır. Bir yaşından sonra konvulziyon Lennox,Gestaut sendromu şeklinde görülür.
• Karakteristik cilt lezyonları: Hipopigmente cilt alanları, angiofibroma (adenoma sebasum, shagreen plakları, subungal ve periungal fibroma).
• Mental retardasyon
• Daha az sıklıkla görülen bulgular:
• Kardiyak rabdomiyom
• Renal angiomyolipoma veya renal kistler
• Pulmoner kistler
• Retinal kistler

114.Tuberoskleroz ve kalp tümörü olan iki yaşındaki bir çocukta kalp tümörü için en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Rabdomyom
B) Mixoma
C) Rabdomyosarkom
D) Anjiosarkom
E) Papiller fibroelastom

 

CEVAP: A
Rabdomyom çocukluk ve bebeklik çağının en sık rastlanan primer kalp tümörüdür. Bu yaş grubunda kalp tümörlerinin %40’ını oluşturur. Hamartom olabilirler. Yaklaşık 1/3 hastada da tüberoskleroz görülür.
Histolojisinde “örümcek hücreleri” de tesbit edilir.
Miksoma erişkinde görülen en sık kalp tümörüdür ve sol atriumda görülür.
Anjiosarkom ise erişkinde en sık malign kalp tümörüdür ve sağ atriumda görülür.

 

TUS SORUSU

=> DENEME SINAV SORUSU

Nisan 2005 TUS Soru: 138

2004 Eylül 4 .Deneme Sınavı Soru: 47

138. Bir aydan fazla süredir intravenöz kateteri olan lösemili bir hastada aşağıdaki mikroorganizmalardan hangisinin neden olduğu bakteremi riski en yüksektir?
A) Staphylococcus epidermidis
B)
Klebsiella pneumoniae
C) Pseudomonas aeruginosa
D) Plavobacterium
E) Escherichia coli

 

CEVAP: A
Eskiden beri Nazokomiyal sepsis ve bakteremilerde S. Epidermidis’in en
önemli etkenler arasında yer aldığı bilinmektedir. Artık bu mikroorganizmanın intravasküler kateter, serebrospinal sıvı şantları, prostatik kalp kapakları damar greft infeksiyonlarının en başta gelen etkeni olduğu kabul edilmektedir.

47. Genitoüriner girişim sonrası bir hastada endokardit gelişmişse en olası etken aşağıdakilerden hangisidir?
A)
S. viridans
B)
S. epidermidis
C) Enterokoklar
D)
E. coli
E) S. pyogenes

 

 

 

CEVAP: C
En sık infektif endokardit etkenleri:
Doğal kapak……………Viridans streptokok
Akut………………….……. S. Aureus
Subakut……………..….. Viridans streptokok
Genitoüriner girişim..Enterokok
Prostetik………………….S. Epidermidis (Erken başlangıç) Streptokok (Geç başlangıç)
İlaç bağımlısı……….….S. aureus

 

TUS SORUSU

=> DENEME SINAV SORUSU

Nisan 2005 TUS Soru: 148

2004 Eylül 2.Deneme Sınavı Soru: 159

148. Aşağıdakilerden hangisi romatoid artritli hastalarda görülen ekstraartiküler değişikliklerden biri değildir?
A) Koryoretinit
B)
Vaskülit
C) İntertisyel akciğer fibrozisi
D) Polinöropati
E) Osteoporoz

 

CEVAP: A
Romatoid artritli hastalarda ekstraartiküler bulgular bazen asemptomatik ve silik bazen de morbiditeyi esas belirleyici bulgular olarak ortaya çıkabilir.
Eklem Dışı Bulguları:
1. Deri altı nodülleri: RA’in en tipik bulgularından biridir. Tanı kriterlerinden
birisidir. Nodüllü olguların çoğunda RF yüksek titrelerde pozitiftir. En sık dirsekte olekranon altında görülür. Kemiğe yapışık olabilirler.
2. Karpal tünel sendromu: El bölgesinde parmak fleksör tendon kılıflarının tutulmasına bağlıdır. Bu tünelden geçen median sinirin sıkışması ilk 3 parmakta duyu kaybına, vazomotor değişikliklere ve tenar kas atrofisine neden olur.
3. Kas tutulumu: Kaslarda atrofi gelişimi sık görülür. Ayrıca miyozit ve ilaçlara (steroid, klorokin vd.) bağlı miyopati de görülebilir.
4. Osteoporoz: Periartiküler ve yaygın osteoporoz olabilir.
5. Vaskülit: En sık gözlenen bulgular Raynaud fenomeni, deri ve tırnak
lezyonları, deri ülserleri, gangrenler ve mononöritis olarak sayılabilir.
6. Kalp tutulumu: En sık gözlenen tablo perikardittir ve çok defa seropozitif erkek hastalarda gelişir.
7. Solunum sistemi tutulumu:
1. Plörezi: Daha çok seropozitif erkek hastalarda görülür. Plevra sıvısında şeker düzeyi çok düşüktür. LDH ve protein yüksektir. Eksuda vasfındadır.
2. Akciğerde romatoid nodüller.
3. Romatoid pnömokonyoz (Caplan sendromu):
Pnömokonyoz yapıcı maddelere maruz kalan RA’lilerde görülür.
4. Diffüz intersitisyel fibrozis ve pnömonitis
5. Pulmoner hipertansiyon
8. Göz tutulumu: RA’te gözde şu bulgular görülebilir.
1. Kuru göz: RA’li hastaların en az % 25’inde Sjögren sendromu (en sık göz tutulumu) ve tüm Sjögren sendromlu olguların yaklaşık olarak yarısında RA saptanır. Göz yaşı ve tükrük azlığı vardır.
2. Episklerit
3. Skleromalazi: Kollajen yıkımı nedeniyle sklera çok incelmiştir ve sklera altında mavi üvea tabakası görülür.
4. Üveit: Özellikle JRA’te görülür.
5. Steroid kataraktı: Posteriorda ve subkapsülerdir.
6. Klorokin toksisitesi

9. Sinir sistemi tutulumu: Çeşitli şekillerde olabilir.
1. Sıkışma nöropatileri: Karpal ve tarsal tünel sendromu gibi.
2. Simetrik sensoryal polinöropati: Prognozu iyi olan ağrılı bir
nöropatidir.
3. Simetrik sensorimotor nöropati: Vaskülite bağlıdır. Daha çok düşük ayak ve düşük el tablosuna neden olur.
4. Mononöritis multipleks: Vaskülitle vazo-vazorumların tıkanmasına bağlıdır.
5. Servikal tutuluma bağlı nörolojik bulgular.
10. LAP: JRA’li hastalarda daha sık görülür.
11. Felty sendromu: RA+ splenomegali + lökopeni ile karakterizedir.
Large granüler lenfosit sendromu: Felty sendromlu hastalarda büyük granüllü lenfosit artar.
Karaciğer tutulumu: RA’li bazı hastalarda karaciğerde hafif büyüme ve enzimlerde artma görülebilir.
13. Kronik hastalık anemisi: Normokrom, normositer bir anemidir. Hemoglobin 9-10 g/dl civarındadır. RA’te demir eksikliği anemisi de sık görülür. İkisinin ayırımında demir bağlama kapasitesi yararlı olur. Serum demiri iki durumda da düşük olmasına karşın, serum demir bağlama düzeyi kronik hastalık anemisinde düşükken, demir eksikliği anemisinde yüksektir.
14. Amiloidoz:
AA tipi amiloidoz görülür. Seyrek görülmesine karşın böbrek yetmezliğine yol açması nedeniyle önemlidir.
Bu hastalarda koryoretinit görülmez.
Bazı romatolojik hastalıklarda görülen göz bulgularına örnek verirsek;

Ankilozan spondilit – Anterior üveit (En sık görülen ekstra artiküler tutulum)
Behçet Hastalığı – Posterior üveit
Romatoid Artrit – Keratokonjunktivitis sikka

159. Romatoid artrit vakalarında aşağıdakilerden hangisi beklenmez?
A)
Serozit
B) Koryoretinit
C) Kuğu boynu deformitesi
D) Romatoid nodüller
E) Sabah tutukluğu

 

CEVAP: B
ROMATOİD ARTRİT
Epidemiyoloji:3.-4.dekaddan sonra sıktır. Bayanlarda 3-5 kat daha sıktır.Sıklığı %1’dir.
Etyoloji
: HLA-DR’4, DQ14 ile ilişkilidir.
Patogenez: Eklem lezyonu snovyal membranda inflamasyon olarak başlar daha sonra proliferatif lezyon (pannus) şekline dönüşür. Hastalık progresiftir.Patolojisinde 3 karakteristik olay vardır: serozit, pannus ve vaskülit.
Klinik
: En sık (%90) proksimal interfalengial, MKP ve metatarsofalengial eklemler tutulur.%80 hastada RF(+)’tir. Romatoid nodüller, yumuşak doku şişliği, kilo kaybı, anemi olabilir.
Tanı
: Mutlaka 7 kriterden 4’ü olmalı,1’den 4’e kadar olan kriterler en az 6 hafta sürmelidir.
en az 1 saat süren sabah tutukluğu
• 3 veya daha fazla eklemde artrit
• El bileği MKP ve PİP eklemlerinden en az birinde artrit
Simetrik artrit
• romatoid nodüller
• serum RF(+)’liği
• Tipik radyolojik değişiklikler
– Radyolojik bulguları: yumuşak doku şişliği, periartiküler osteopeni, kemik erozyonu ve kıkırdak kaybına bağlı eklem aralığında daralma

Eklem sıvısı bulguları
: 5-25 bin/ml lökosit vardır ve nötrofiller hakimdir.
Prognoz:
– Kötü prognostik faktörler şunlardır:
• Romatoid faktör(+)’liği
• HLA-DR4 pozitifliği
• ESR ve CRP yüksekliği
• Multipl inflamasyonlu eklem olması
• Extraartiküler hastalık
• Radyolojik olarak erozyon bulguları olması
– Exstraartiküler bulgular
• sklerit, episklerit, konjuktivit
• anemi trombositoz
• Akciğer nodülleri
• splenomegali
• periferik nöropati, karpal tünel sendromu
• subkütan nodüller
• plevral, perikardial efüzyon
– RA’de tipik deformiteler: Kuğu boynu, buttonier, ulnar deviasyon, tepe vadi, Z deformitesi ve opera dürbünü.

 

TUS SORUSU

=> DENEME SINAV SORUSU

Nisan 2005 TUS Soru: 151

Nisan 2005 4.Deneme Sınavı Soru:152

151. Nonsteroid antiinflamatuar ilaç kullanımı ile akut non variköz üst gastrointestinal sistem kanaması arasındaki ilişkiyi incelemek için bir çalışma yapılmıştır. Bu amaçla bir sağlık kuruluşu nonvariköz üst gastrointestinal sistem tanısı almış olan 57 hastanın tıbbi kayıtları incelenmiştir. Bu çalışmada yaşa ve cinsiyete göre eşleştirilmiş 123 kişi de kontrol edilmiş ve kontrollere göre hastaların daha büyük bir oranın NSAI ilaç almış olduğu bulunmuştur.
Bu araştırmanın türü aşağıdakilerden hangisidir?
A)
Kesitsel
B) Vaka-kontrol
C)
Kohort
D) Metadolojik
E) Deneysel

 

CEVAP: B
VAKA KONTROL ARAŞTIRMALARI
Analitik araştırmalar içinde, özellikle klinik düzeyinde, en sık başvurulan yöntemlerdir. Bu yöntemde belirli bir hastalığı olanlar (vaka grubu) ile bu hastalığı olmayanlarda (kontrol grubu), hastalık ile ilişkisi olduğundan şüphe edilen bir faktörün/özelliğin ne boyutta bulunduğu belirlenerek vaka ve kontrol grupları arasında bu yönden farklılık olup olmadığı karşılaştırılır. Bu tip araştırmalar “retrospektif” veya geriye dönük araştırmalar adı da verilir. Eğer bir araştırmada hastalar (vaka) ile “sağlamlara” (kontrol) belirli bir
veya birkaç şüpheli etkenle (olası nedenler) karşılaşma durumları sorulmuş veya kayıtlardan saptanarak birbirleriyle karşılaştırılacak bir sonuç-neden
ilişkisi kurulmaya çalışmışsa bu retrospektif araştırma yöntemidir.
Vaka Kontrol Araştırmalarının Avantajları
a. Zaman, insan gücü ve parasal yönlerden ucuz, kolay uygulanabilir araştırmalardır.
b. vaka ve kontrollerin araştırmayı terk etmeleri söz konusu değildir.
c. Toplumda seyrek görülen ve etkenle karşılaşma ve etkilenme süresi (latent dönem) uzun olan
hastalıkların etiolojik faktörlerinin (risk faktörleri) araştırılmasında en uygun yöntemdirler.
Vaka Kontrol Araştırmalarının Sınırlılıkları
a. Vaka ve kontrol grupları “hasta” ve “sağlam” popülasyonlarını genellikle temsil etmedikleri için bu araştırmanın sonuçları kendi evrelerine genellenmez, sadece araştırma kapsamına alınan grup için geçerlidir.
b. Bu yöntemde hasta ve sağlam evrenlerinin büyüklüğü genellikle bilinmediği için sadece vaka ve kontrol gruplarında etkenle karşılaşma boyutu bulunur, araştırma konusu olan hastalığa ilişkin gerçek morbitide, mortalite hızları, rölatif ve atfedilen risk gibi önemli epidemiyolojik ölçütüler
bulunamaz.
c. Vaka-kontrol araştırmalarında sonuçtan (hastalık) hareket ederek nedenler bulunulmaya çalışıldığı için bazı durumlarda nedenin hastalıktan önce başlayıp başlamadığını belirlemek güç olur.
d. Bu araştırmalarda taraf tutma (bias) olasılığı yüksektir.

152. Kolon kanseri risk faktörlerini araştırmak amacıyla son 5 yılda kolon kanseri tanısı konulan 287 ve sağlıklı 250 kişiye sigara içip içmedikleri soruluyor. Kolon kanseri olanların 180 ‘i kanser olmayanların 140’ı sigara içiyor.
Bu ne tür bir epidemiyolojik çalışmadır?
A) Vaka-kontrol
B) Kohort
C) Kesitsel
D) Tanımlayıcı
E) Deneysel

 

CEVAP: A
Vaka Kontrol Araştırmaları:
Klinik düzeyinde en sık kullanılan yöntemdir
Hastalık ile ilişkisi olduğu şüphe edilen faktörün vaka ve kontrol grupları arasında farklılığı olup olmadığı karşılaştırılır. Vaka ile kontrol grubu karşılaştırılarak neden sonuç ilişkisi kurulmaya çalışılmışsa retrospektif araştırmadır

Tahmini rölatif risk elde
edilir
Avantajları:
a.
Ucuz, kolay uygulanabilir araştırmalardır.
b.
Vaka ve kontrollerin araştırmayı terk etmeleri söz konusu değildir.
c.
Toplumda seyrek görülen ve latent dönemi uzun olan hastalıkların risk faktörlerinin araştırılmasında en uygun yöntemdirler.
Dezavantajları:
a.
Vaka ve kontrol grupları “hasta” ve “sağlam” popülasyonlarını genellikle temsil etmedikleri için bu araştırmanın sonuçları sadece araştırma kapsamına alınan grup için geçerlidir.
b. Araştırma konusu olan hastalığa ilişkin gerçek morbitide, mortalite hızları, rölatif ve atfedilen risk gibi önemli epidemiyolojik ölçütüler bulunamaz. Sadece tahmini rölatif (Odd’s ratio) risk bulunur
c. Bu araştırmalarda taraf tutma (bias) olasılığı yüksektir.
Kesitsel Araştırmalar

Bir zaman kesitinde neden-sonuç ilişkisi birlikte incelenir
Toplum taraması ya da prevalans çalışmasıda denir.
Risk altındaki toplumun herhangi bir hastalığa araştırmanın yapıldığı zaman kestindeki bulunma sıklığı yani, prevalansı belirlenir.

Avantajları:

a.
Sağlık hizmetlerini planlamak, değerlendirmek ve yönlendirmek için en sık başvurulan yöntemlerdir.
b.
Sonuçlar topluma genellenebilir.
c.
Birden fazla sağlık sorununu araştırmaya yönelik çalışmalar daha ucuza mal olur ve yararları daha yüksektir.
Dezavantajları:
a.
İnsidans, rölatif risk, atfedilen risk, affedilen risk gibi analitik epidemiyolojinin en önemli risk ölçütleri hesap edilemez.
b.
Unutma, yanlış hatırlanma nedeniyle sonuçlar gerçeği tam olarak yansıtmayabilir.
Kohort Araştırmaları

Çok ayrıntılı, büyük ekip ve çabaları gerektiren analitik araştırmalardır. Kohort araştırmalarına, prospektif, ileriye dönük araştırmalar veya insidans araştırmalar gibi adlarda verilir.DİKKAT!!Eğer insidans hastalık ortaya çıkma hızı olarak kullanılıyorsa ATAK HIZI denir.
Bu analitik epidemiyolojik araştırma yönteminde, sağlam kişilerin belirli bir etkenle karşılaşma durumlarına göre, izleme süresi içinde incelenen hastalığa yakalanma insidansları belirlenir.DiKKAT!!Kayıtlar geriye doğru taranıyorsa RETROSPEKTİF KOHORT denir!!!

Kohort Araştırmalarının Yararları:
a) Risk faktörlerini
belirlemek için en güvenilir gözlemsel araştırma yöntemidir.
b) Hastalığa yakalanmada neden-sonuç ilişkilerini gerçek biçimde ortaya koyacak olan insidans, rölatif risk, atfedilen risk elde edilir.
c) Hafıza faktörü, selektif ölüm, selektif göç gibi metadolojik sorunlar en az düzeydedir.
d)Toplumda sık görülen, latent dönemi kısa olan hastalıkların etiolojilerinin araştırılmasında en uygun yöntemdir.
Kohort Araştırmalarının Sınırlılıkları
a)
Kohort araştırmaları maliyet, zaman, personel niteliği ve sayısı yönünden pahalı araştırmalardır.
b)
Kohort araştırmalarında en önemli sorun, araştırmaya katılanların zaman içinde azalması, çeşitli nedenlerle araştırmayı terk etmeleridir.

Dikkat:!!! Bu araştırmaların özellikleri,sonucunda hangi ölçütlerin elde edileceği(prevalans,insidans,tahmini rölatif risk) çok sık sorulan sorulardır.!!!

 

 

TUS SORUSU

=> DENEME SINAV SORUSU

Nisan 2005 TUS Soru: 175

Nisan 2005 5.Deneme Sınavı Soru: 174

175. Etiyopatogenezinde oral kontraseptif kullanımının da rol oynadığı karaciğer tümörü aşağıdakilerden hangisidir?
A)
Hemanjiyom
B) Fokal nodüler hiperplazi
C) Hepatoselüler karsinom
D) Adenom
E)
Hamartom

 

CEVAP: D
Hepatik adenomlar üreme çağındaki kadınlarda görülen, oral kontraseptif kullanımı ile ilişkili bir benign karaciğer tümörüdür.
ADENOM
Oral kontraseptiflerin yaygınlaştığı 1960’lardan önce çok nadir bildirilmiştir. Adenoma neden olan oral kontraseptiflerde genellikle mestranol öyküsü vardır. İlacın kesilmesinden sonra da lezyon genellikle aynı kalır, ancak küçülme de bildirilmiştir.
Adenom gelişimiyle ilgili diğer durumlar gebelik, DM ve glikojen depo hastalığıdır.
Oral kontraseptif kullananlarda adenomlar daha büyük, kanamaya daha yatkındır.
Hepatoselüler karsinoma dönüşüm mümkündür.
Ağrı veya kitle yakınmaları olabilir. Rüptür ve karın içine kanama riski yüksektir.
Rutin eksizyon önerilir.

174.Yaklaşık 17 yıldır oral kontraseptif kullanan 38 yaşındaki kadın hasta sağ üst kadran ağrısı ile başvuruyor. Abdominal tomografide karaciğer sağ lob yerleşimli 4 cm çapında lezyon saptanıyor.
Bu hastada en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Fokal nodüler hiperplazi
B) Hemanjiom
C) Hepaosellüler karsinom
D) Metastatik tümör
E) Hepatik adenom

 

CEVAP: E
Oral kontraseptif kullanımı ile ilişkili en sık görülen hepatik tümör adenomlardır. Hepatik adenomu olan hastaların %50’den fazlasında 5 yıldan daha uzun süren, sürekli oral kontraseptif kullanımı saptanmıştır.
İlaç kesildikten sonra da lezyon ortaya çıkabilir. Adenomlar hastaların %80’ninde semptomatiktir.
Ağrı ve intratümöral kanamaya bağlı kitle etkisi görülür. Ultrasonografi ve tomografi ile tanı konulabilir.

 

TUS SORUSU

=> DENEME SINAV SORUSU

Nisan 2005 TUS Soru: 183

Nisan 2005 3.Deneme Sınavı Soru: 181

183. Doğuştan kalça çıkığı olduğu düşünülen 2 aylık bebekte aşağıdaki fizik muayene bulgularının olması hangisi beklenmez?
A)
Uylukta deri kıvrımlarının eşit olmaması
B) Trandelenburg bulgusu
C)
Barlow testi
D) Ortaloni testi
E) Kalçada abduksiyonun kısıtlı olması;

 

CEVAP: B
DOĞUMSAL KALÇA ÇIKIĞININ
YENİDOĞANDAKİ BULGULARI
• Abdüksiyon kısıtlılığı
• Barlow ve Ortolani pozitifliği
• Eklem laksitesi
Süt çocukluğu döneminde pili asimetrisi yer alır. Trandelenburg belirtisi çocuk yürümeye başladığından itibaren ortaya çıkar.

181.Üç aylık doğumsal kalça çıkığı olan bir bebekte aşağıdaki belirtilerden hangisi bulunmaz?
A) Trendelenburg belirtisi
B) Pili asimetrisi
C) Allis belirtisi
D) Barlow belirtisi
E) Ortolani belirtisi

 

CEVAP: A
Normal olarak çocuklar 10-12 aylıkken yürümeye başlar. DKÇ’li hastanın yürümesi gecikir (en fazla 3-5 ay). Çocuk yürümeye başlayınca aile anormal yürüyüşü fark eder. Bu Trendelenburg belirtisidir. Diğer bulgular yenidoğan ve infant döneminde görülür.

 

TUS SORUSU

=> DENEME SINAV SORUSU

Nisan 2005 TUS Soru: 188

Nisan 2005 2.Deneme Sınavı Soru: 186

188.Eksternal ve internal pelvik organları besleyen aşağıdaki arterlerden hangisi hipogastrik arterin dalı değildir?
A)
İnternal pudental arter
B) Vajinal arter
C) Obturatuar arter
D) Uterin arter
E) Ovaryen arter

 

CEVAP:E
A. uterina=>uterusu besler ve a.iliaca internanın dalıdır.
A. vaginales=>a.iliaca internanın dalı olup vajinanın, esas arteridir.
A. Ovarica=>Aorta abdominalisin dalıdır.
A. obtratoria=>a.iliaca internanın orta bölümünden çıkar.
A. pudentalis interna=>A.iliaca internanın orta bölümünden çıkar
Arteria iliaca internanın dalları (hipogastrik arterin dalları)
1.Posterior dalları
• İliolumbar arter
• Lateral sakral arter
• Superior gluteal arter
2. Üreter dalı
3.Orta dalları
• Obtratuar arter
• İnferior gluteal arter
• İnternal pudental arter
• Orta hemoroidal arter
4.Anterior dalları
• Vajinal arter
• İnferior vezikal arter
• Uterin arter
• Superior vezikal arter
• Oblitere hipogastrik arter
TUSDATA deneme sınavı sorusu… Aynen

186.Sağ ovarian arter aşağıdaki arterlerden hangisinin dalıdır?
A) Hipogastrik arter
B) Süperior vezikal arter
C) Sağ renal arter
D) Abdominal aorta
E) Uterin arter

 

CEVAP:D
• Ovarin arterleri abdominal aortadan direk çıkar. Farklılık overin venlerindedir.
• Sol ovarian ven sol v.renalise, sağ ovarian ven ise v.cava inferiora dökülür.
• Overin arter ve venleri Lig.suspansorum overi yani infindibulopelvik lig. İçersinden geçer.

   

TUS SORUSU

=> DENEME SINAV SORUSU

Nisan 2005 TUS Soru: 192

10+2 (3).Deneme Sınavı Soru: 188

192. Gebe bir kadının değerlendiril-mesinde aşağıdakilerden hangisi biyofizik profil parametrelerinden birisi değildir?
A) Kontraksiyon stres test
B)
Fetal tonus
C) Fetal solunum
D) Amniyon sıvı miktarı
E) Fetal hareketler

 

 

CEVAP: A
Biyofizik profilde 30 dakikalık gözlemde fetal solunum hareketleri, major beden hareketleri, fetal tonus, amniyotik sıvı indeksi, NST olmak üzere 5 parametre incelenmektedir. Toplam en yüksek skor 10 olup, 8-10 normaldir. 6 gelirse on iki saat içinde test tekrarlanır, 4, ve daha düşükse doğum düşünülmelidir. Bunlara ek olarak NST ve ASİ oluşan modifiye
biyofizik profil de en az biyofizik profil kadar sensitiftir. İntrauterin hayatta fetal etkilenme başladığında NST’de ilk olarak beliren bulgu nonreaktif NST yazdırılmasıdır. İkinci olarak geç deselerasyonlar önemlidir. En geç etkilenen parametre amniyotik sıvı indeksidir.

 

188. Biyofizik skorlamada kullanılmayan aşağıdakilerden hangisidir?
A) Fetal kalp hızında akselerasyon
B) Fetal solunum
C) Fetal hareket
D) Fetal idrar üretimi
E) NST (Non- stress test)

 

CEVAP: D
Biyofizik profil 30 dakikalık gözlemde 5 parametrenin incelenmesidir.

1.Fetal solunum hareketleri 30 dakikada en az 30 saniye süren bir kez olan fetal solunum

2. Major beden hareketleri 30 dakikada: En az üç farklı fetal hareket

3. Fetal tonus: Üst ve alt ekstremite de tam fleksiyon omurgada ekstansiyonu takiben fleksiyon.

4. Amniyotik sıvı indeksi (ASİ)

5. NST
Biyotizik skarlomada önemli noktaları şöyle sıralayabiliriz.
* ASİ azalması kr fetal hipoksiyi gösterir.
* Fetal asfiksi durumunda ilk bozulan parametre NST daha sonra sırasıyla fetal solunum, fetal hareket, fetal Tunus ve ASİ azalmasıdır.
* İntrauterin hayatta ilk ortaya çıkan fetal tonustur.